Özgür Olmak ve Özgürlük
- Mehmet Karagül
- 20 May 2020
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 May 2020
Her birimizi cezbeden, peşinden koşturan, hatta hayatımızın olabilecek en mükemmel hali olarak algılanan bir kavram ve olgu olan ÖZGÜRLÜK, gerçekte bir o kadar da olumsuzlukları ve imkânsızlıkları üzerinde barındıran bir hayat tarzıdır.

Bu güne kadar bizlere öğretilen, en masum ve en yağın kabul gören özgürlük tanımını; “Başkalarının hakkına tecavüz etmeden, kendi hayatını istek ve arzularına göre keyfince yaşamaktır.” şeklinde ifade etmek yanlış olmayacaktır. Sosyal bir varlık olan ve aynı zamanda sayısız ihtiyaç ve arzularından çok çok azını ancak kendisi karşılama imkânına sahip bireyin, bu hayatı başkalarına zarar vermeden de olsa keyfince yaşaması, ne mümkündür ne de doğru bir tercihtir.
Çünkü doğumundan ölümüne kadar sürekli; ailesine, akrabalarına, ait olduğu milletine ve de devletine hatta bütün insanlık ve tabiata muhtaç olan bireyin, onlara karşı herhangi bir sorumluluğu olmadığını düşünmek dahi kabul edilebilir bir tutum değildir. Bu çerçevede, diğer canlılara kıyasla donanımlılığı ölçüsünde, sürekli çevresinden destek almak zorunluluğu bulunan, dolayısıyla aciz olan birey için vazifeyi, başkalarına zarar vermemekle sınırlandırmak hiçbir şekilde tutarlı bir tavır olmayacaktır.
Aksine her birimiz adına, en azından çevremizin bize sağladığı katkılar ölçüsünde, yine çevremize karşı sorumlu olduğumuz gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda “gerçek özgürlüğü, bireyin sahip olduğu görev ve sorumlulukları yerine getirebilme imkânına sahip olması “şeklinde tanımlamak çok daha makul bir izahat olacaktır.
Kabul etmeliyiz ki bilinen özgürlük adına, kişisel hayatını sadece kendi bireysel istek ve arzularına göre tanzim eden bir kişi, etrafındaki insanlar için hiçbir fedakârlıkta bulunmayacağı için çevresi tarafından da dikkate alınmayacağından, hayatın bütün yükünü yalnız başına üstlenmek zorunda kalacaktır. Bunun ne kadar özgürlük olduğu konusunda takdir sizindir. Bu gerçeği herhangi bir toplum adına da genişletmek mümkündür.
Bugün ülkemizde ve diğer İslam toplumlarında etnik, dini ve mezhepsel farklılıklara dayalı her küçük toplumsal yapının, kendi özgürlüğü adına içinde bulunduğu ve ait olduğu daha geniş bir toplum ve kültürel yapıdan ayrılma talebi, nihayetinde hiçbir şekilde bu talep sahiplerine bekledikleri özgürlüğü sunmayacaktır.
Çünkü ilgili grubun söz konusu özgürlük(!) arayışı, doğal olarak halen içinde bulunduğu yapıya karşı olan sorumluluğunu yerine getirmeyi engellediği için ihtiyaç duyduğu ve ondan kendisine gelebilecek desteğe de engel olmaktadır.
Böylelikle ayrışan ve ayrışırken güç kaybeden sosyal ve siyasal yapıların, hayal ettikleri özgürlüğü yaşayabilmeleri hiçbir şekilde mümkün olmaktadır. Binaenaleyh, kabul etmeliyiz ki kişi veya grubun hak ettiği gerçek özgürlüğü yaşayabilmesi, her şeyden evvel imkân ve gücene bağlıdır. Bu ise özgürlük adına ayrışarak değil, karşılıklı sorumluluk bilinciyle dayanışma ve işbirliği ile birleşerek mümkün olabilecek bir haldir.
Özgürlük güce, güç bütün olmaya, bütünlük ise karşılıklı işbirliği ve dayanışmaya bağlıdır.
Comments