top of page

Sıkı Para Politikası ve Ekonominin Yabancılaşması?

  • Yazarın fotoğrafı: Mehmet Karagül
    Mehmet Karagül
  • 20 May 2020
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 23 Eki 2023


Bir önceki yazımızda enflasyon ile mücadele çerçevesinde uygulanan sıkı para politikasına karşılık, bankaların dağıttığı kredi kartı ve tüketici kredilerinin toplam talebi arttırıcı etkisinin, söz konusu politikayla olan çelişkilerinden söz etmiştik.

Kabul etmeliyiz ki bahsi geçen sıkı para politikasının menfi etkileri bunlarla sınırlı değildir. Ülkemizde ıslarla uygulanan sıkı para politikası neticesinde içerideki para arzının daralması ve buna bağlı faizlerin yükselmesi, ülkeye yabancı para girişinin önünü açmaktadır. İlk aşamada kronikleşen cari açığın finansmanı için rahatlatıcı bir etki doğuran bu halin, yeterince dikkate alınmayan ekonominin geneli üzerindeki olumsuz etkileri göz ardı edilmemelidir.

Enflasyonla mücadelede ülkedeki toplam talebi kısabilmek için toplam para arzını oluşturan yerli ve yabancı bütün para arzının daraltılması gerekmektedir. Bunun yerine sadece milli para bağlamında sıkı para politikası uygulanırken, döviz gerişinin teşvik edilmesi, temelde enflasyon ile mücadele politikasıyla çelişmektedir.


Öte yandan böyle bir politikanın, milli para üzerinden gelir elde eden Türk vatandaşlarının alım gücünü nispi olarak düşürücü, buna karşılık döviz üzerinden gelir elde eden yabancı ülke vatandaşlarının gelirini ise arttırıcı etkisi inkâr edilemez. Ülkemizle birlikte birçok gelişmekte olan ülkede yaşanan; arazilerin, üretim tesislerinin ve finans kurumlarının yabancıların eline geçmesi ve ortaya çıkan ekonomideki yabancılaşmanın, bunun en bariz yansıması olduğunu ifade etmek yanlış olmasa gerek.


Nihayetinde dış açığın artmasına neden olan bu gelişmenin; ülkede üretimin ve istihdamın daralmasına neden olurken, cari açıktaki büyümeye bağlı olarak, dış borcun artmasına yol açtığı da göz ardı edilemez. Bunlarla birlikte, gelişmiş ülkelerin ihracatlarında devamlılığı sağlayabilmeleri, ithalatçı ülkelerdeki gelir yetersizliğinden kaynaklanan talep sıkışıklığının giderilmesini bu da ilgili ülkelere mal ve hizmet ihracatından evvel para (sermaye) ihracatı yapılmasını zorunlu kılmaktadır.


Bu sebepten dolayı gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere, önce para satarak faiz geliri elde ederken, ardından mal ve hizmet ihraç etmek suretiyle kar sağlayarak, iki sefer kazanmaktadırlar. Buna karşılık olayın en dikkat çekici tarafı; ülkemizde henüz kazanılmayan para ile üretilmeyen malların ithal edilerek yapılan tüketimin, gerçek bir refah artışıymış gibi algılanmasıdır!


Konunun bir başka boyutunu ise ülkede yeni yatırımlar için gerekli olan ilave kaynağın, sadece dış kaynakla yapılabilir gibi bir yanlış algı oluşturulmasıdır. Oysa yeni bir yatırım için tasarruf ve emisyona dayalı milli para eksenli kaynak ile ihracat, borç ve mülk satışına dayalı döviz merkezli dış kaynağın, herhangi bir farkı bulunmamaktadır.


Hatta her ikisi için ülkede talebe dayalı enflasyonist baskı oluşturması yönünden de farkından söz etmek mümkün değildir. Bu çerçevede elde edilme sürecinde, kâğıt ve boya masrafından başka bir maliyeti bulunmayan milli para arzını, sıkı para politikası uygulamak gerekçesiyle daraltarak; onun yerine faiz, mülk ya da mal satışı gibi ciddi bedeller ödemeyi zorunlu kılan, yabancıların hâkimiyet alanını genişleten ve ülke geleceğini tehdit eden yabancı para kullanmanın iktisadi bir açıklamasının olmadığı kanaatindeyiz.

Comentarios


Prof. Dr. Mehmet Karagül'ün Resmi Web Sitesidir
Planlayan: Mehmet Karagül
Optimize eden:  Yusuf Karagül
bottom of page