top of page

Kazananlar, Üretenler Değil

Yazarın fotoğrafı: Mehmet KaragülMehmet Karagül

Dünya Bankası'na göre, yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısı 1990'dan bu yana neredeyse hiç değişmezken, sadece 2024'te, toplam milyarder serveti 2 trilyon ABD doları artmış ve 204 yeni milyarder ortaya çıkmıştır. Bu, haftada ortalama 4 yeni milyarder anlamına gelmektedir.


İngiltere menşeili OXFAM kuruluşunun her yıl yayımladığı yoksulluk raporlarının, Kazananlar Üretenler Değil başlıklı 2024 raporunda yer alan küresel gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliğe dair dikkat çekici birkaç örnek veri aşağıda yer almaktadır.

* Her milyarderin serveti günde ortalama 2 milyon ABD doları büyürken, en zengin 10 milyarderin varlığı ise ortalama günde 100 milyon ABD doları artmıştır.

* Finansal sistem aracılığıyla 2023'te, Kürenin Güneyinden Kuzeydeki en zengin %1’e 263 milyar ABD doları ödenmiş, bu da saatte 30 milyon ABD dolarından fazla bir rakama tekabül etmektedir.


*İlk insanlardan, yani 315.000 yıl önceden bugüne her gün 1.000 ABD doları biriktirilse dahi yine de en zengin 10 milyarderden biri kadar servete sahip olmak mümkün değil.

*Milyarderlerin servetinin %60'ı miras, kayırmacılık ve yolsuzluk ya da tekel gücünden gelirken, 2023'te, girişimcilikten daha fazla milyarder miras yoluyla oluşmuştur.

Dünya Dolar milyarderler listesine 27 ultra zengin ile katkı veren Türkiye’nin de servetin ve sermayenin tekelleşmesi konusunda küresel akıma uyum sağladığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.


Küreselleşmenin yoğunlaştığı 1980 sonrası dönemde dünyadaki gelir ve servet dağılımı her geçen gün daha da bozulmaktadır. 1990 yılında küresel GSYİH 22,99 Trilyon ABD Doları iken, 2023 yılında 106.23 Trilyon ABD Dolarına çıkmıştır. Ancak yine Dünya Bankası raporlarına göre dünyada yoksulluk sınırında yaşayan insan sayısı 1990 yılındaki rakamlar düzeyindedir. Yani son 35 yılda küresel GSYİH 5 kattan daha fazla artarken, küresel yoksulluk konusunda hiçbir iyileşme olmamış, aksine yukarıda görüldüğü üzere gelir dağılımı eşitsizliği kabul edilemez boyutlara ulaşmıştır. 


Küresel barış ve refahın tesisi açısından kabul edilebilirliği mümkün olmayan, insan onuruna uymayan   söz konusu iktisadi ve sosyal adaletsizliğin ortadan kaldırılması bütün insanlığın olduğu kadar, öncelikle mevcut sistemin aktörlerinin sorumluluğundadır. Çünkü hale hazırda küresel etkinliğe sahip olan güçlerin dayattığı iktisadi ve siyasal düzen, söz konusu insanlık dışı ekonomik gelişmelerin temel müsebbibi olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu çarpıklığın nedenlerini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.


Ekonomik sistemlerin adaletsizliği: Küresel kapitalist sistem gereğince, sermaye ve kaynakların büyük şirketler ve varlıklı bireylerin lehine birikimi ile finansal piyasaların ve ticaret politikalarının, gelişmekte olan ülkeler aleyhine oluşturulması adaletsizliği derinleştirmektedir.


Tarihi ve yapısal eşitsizlikler olarak ifade edebileceğimiz kolonyalizm, sömürgecilik ve kölelik gibi tarihsel süreçler, belirli bölgelerin ve toplulukların zenginleşmesine, diğerlerinin ise yoksullaşmasına yol açmaktadır.


Eğitim ve fırsat eşitsizliği: Bireylerin ve toplumların iktisadi ve sosyal gelişiminde son derece belirleyici role sahip olan kaliteli eğitime ulaşım, düşük gelirli bölgelerde sınırlıdır. Bu durum, nesiller boyu süren yoksulluk döngüsünü pekiştirmektedir.


Vergi ve finans politikaları: Pek çok ülkede zenginlerin vergi yükümlülüklerinin düşük olması, gelir dağılımındaki uçurumu artırmaktadır. Ayrıca, vergi cennetleri aracılığıyla varlıklı bireyler ve şirketler servetlerini saklayarak ekonomik sistemin dışına taşımaları söz konusu gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliği daha da arttırdığı dikkatlerden kaçmamalıdır.


Açlık, yoksulluk, toplumsal çatışmalar, ekonomik durgunluk, sağlık ve eğitimde yetersizlik, küresel göç ve iklim krizi gibi çok sayıda insanlık dışı sorunlara neden olan küresel gelir ve servet dağılımı adaletsizliğinin ortadan kaldırılması için acilen önlem alınmasının zaruret olduğu inkâr edilemez.


Yukarıda bahsedilen sorunun kaynakları üzerinde etkili ve kalıcı önlemlerin alınabilmesi için ilk ele alınması gereken konunun, bütün dünyada neo liberal politikalar gereği etkisizleştirilen kamu sektörünün, öncelikle düzenleyici ve denetleyiciliği konularında güçlendirilmesi olduğu muhakkaktır. Çünkü güçlü, etkin ve adil işleyen bir kamu sektörü olmadan, adı geçen konuların hiçbiri üzerinde sonuç alıcı ve kalıcı bir düzenleme yapmak mümkün olmayacaktır.


Kaynakça:

Oxfam International, “Inequality Report 2023.”

Thomas Piketty, Capital in the Twenty-First Century.

World Bank, “Global Inequality and Poverty.”

 
 
 

Comments


Prof. Dr. Mehmet Karagül'ün Resmi Web Sitesidir
Tasarlayan ve Optimize eden  Mehmet KARAGÜL
bottom of page