Çoğalan Üniversiteler; Artan Kalifiye Eleman İhtiyacı !
- Mehmet Karagül
- 20 May 2020
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Eki 2023
Eğitim ve öğretim düzeyinin, ülkelerin iktisadi ve içtimai kalkınması açısından temel belirleyici unsur olduğu konusunda herhangi bir şüpheye mahal olmadığı kanaatindeyiz. Ancak söz konusu eğitim ve öğretim düzeyinin ülkenin ve dünyanın ihtiyaç ve şartlarına nicelik ve nitelik bağlamında uyum sağlamasının bir o kadar önem arz ettiğinden şüphe edilmemelidir. Bu bağlamda Ülkemizdeki özellikle orta ve yükseköğretim kurumlarının nicelik ve nitelik bağlamında yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç vardır.

Ülkemizdeki mevcut yaklaşımın, her ile en az bir üniversite ve her ilçeye de yine an az bir meslek yüksekokulu açılması ve böylece liseyi bitirmiş her gencin bir üniversiteye kayıt yaptırmasına imkan sağlanması yönünde olduğu söylenebilir. Böylesi bir uygulamanın, kısa vadede hemen her kesimin hoşuna gittiği görülmektedir. Çünkü; gençler: "ben üniversitede okuyorum", aileler: "çocuğumu üniversitede okutuyorum", diyerek memnuniyetlerini ortaya koyarlarken, özellikle küçük şehirlerdeki esnaf, müşteri bollaşmasıyla, biz hocalar da ek ders ücretleriyle memnuniyetimizi ortaya koymuş oluyoruz. Doğal olarak, siyasi iktidar için de ertelenen işsizlik, artan üniversite sayısı ve yükseköğretim mezunu gibi oya tevil olabilecek hallerden söz etmek mümkün. Öte yandan özel vakıf üniversitelerinin ise zengin olmanın cazip yollarından bir diğer yöntemi haline geldiğini ifade etmek yanlış olmasa gerek.
Bilinmelidir ki her zaman eğitimin bireysel maliyeti, bireysel getirisinden çok daha fazladır. Buna karşılık, toplumsal maliyeti ise toplumsal getirisinden daha azdır. Dolayısıyla eğitim ve öğretimin her ne surette olursa olsun, kamu tarafından gerçekleştirilmesi adeta bir zarurettir. Bu bağlamda kamu tarafından gerçekleştirilecek eğitim ve öğretim faaliyetlerinin amacı, nicel anlamda bir çoğalma sağlamaktan ziyade, ülkenin imkânları ve dünyanın gerçekleri dikkate alınarak nitelik ve nicelik boyutunda ihtiyaca cevap verebilmek olmalıdır. Bu çerçevede bilhassa dört yıllık lisans düzeyindeki kontenjan sayılarının ülke ihtiyaçlarının bir hayli üstünde olduğunu ifade etmek yanlış olmasa gerek. Çünkü, öğretmenlik, mühendislik, iktisat, işletme, kamu yönetimi, hukuk ve daha nice lisans düzeyinde tahsil yapıp da ya hiç iş bulmayan veya çok farklı işlerde çalışmak zorunda kalan insanımızın sayısını tahmin etmek mümkün değil.
Öte yandan ülkemizin bir diğer gerçeği, sanayicinin ve esnafın çalışacak çırak, kalfa ve usta niteliğinde vasıflı yada vasıfsız üretime katılacak eleman bulamamasıdır. Bu olumsuz yapı, bir taraftan sanayide üretimin yeterince gerçekleşmemesine neden olurken, öbür yandan da geleneksel mesleklerin devamlılığını sekteye uğratmaktadır.
Netice itibariyle üniversite bitiren gençlerimizin önemli bir bölümü aldığı eğitime uygun iş bulup çalışamazken, sanayici ve esnaf da işine uygun eleman bulamama nedeniyle etkin bir üretim süreci gerçekleştirmemenin sıkıntısını yaşamaktadır. İktisat yazıtında yapısal işsizlik olarak ifade edilen bu halin, tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmamakla birlikte, iyi bir planlama ile ülkemiz açısından önemli ölçüde düşürülebileceği düşüncesindeniz.
Kanaatimizce, öncelikle yapılması gereken her meslek gurubunun ihtiyacı dikkate alınarak lisans kontenjanlarının büyük ölçüde düşürülmesi sağlanmalıdır. Böylelikle, aldığı eğitime uygun iş bulabilme imkanı olan daha az sayıdaki ve başarı düzeyi daha yüksek olan gencimiz, çok daha iyi imkanlarda eğitim alma şansı yakalayacaktır. Böylelikle ülkede daha başarılı gençler, daha iyi imkanlarda eğitim alarak, mesleki hayatların da çok daha başarılı olabileceklerdir.
Buna bağlı olarak kontenjanların daraltılmasıyla lisans eğitimi alma şansı yakalayamayan diğer gençlerimiz ise bir an önce mesleki eğitime yönelerek, sanayici ve esnafımızın sıkıntısını çektiği ara eleman yetersizliğinin çözümüne büyük ölçüde katkı sağlayacaklardır. Dikkatlerden kaçmamalıdır ki aldığı eğitimime uygun mesleğini icra edemeyenler için hem ömürlerini geçirdikleri eğitim yılları, hem de kendilerinin ve kamunun onlar için harcadığı paralar israf edilmiş kaynaklardır. Bilinmelidir ki özellikle bizim gibi ülkelerde kıt olan bu kaynakların geri dönüşümü olmayan alanlara harcanması, en azından daha etkin alanlara aktarılmaması, kabul edilebilirliği zor bir tutum olmasa gerek.
Kommentare